2 Şubat 2016 Salı

Kitap İncelemesi: Nâzım'ın Çilesi

Nâzım'ın ÇilesiKitap Hakkında:
Kitap: Nâzım'ın Çilesi
Yazar: Radi Fiş
Sayfa sayısı: 392 (eski basım)
Yayınevi: İleri Yayınları
Goodreads puanı: 4,64

"Bir Tanrı olmak kolay,hayvan da olmak kolay.İnsan olmak zordur."

Nazım Hikmet... Adını duyduğumda daha ortaokuldayken tüylerim ürperirdi.Henüz şiirleriyle tam tanışmamıştım.Fakat her şeyin bir zamanı vardı.Şiir için tam olarak yetiştiğimi düşünmezdim.Sonra bir gün Delikanlım gibi birkaç şiiriyle tanıştım.O zaman o kadar etkilenmiştim ki hala duyduğumda,okuduğumda etkileniyorum.Bu yüzden bu kitap benim için tam olarak bir kaçış oldu.Birkaç gün tek düşündüğüm şey bölüm sonları okuduklarımdı.Kolay değil bir asrın,insanlığın,devrimin şairini;dönemini anlayabilmek.

Öncelikle şairin hayatını ve kişiliğini anlamak için mutlaka biyografisine ilişkin bir şeyler okumam gerekiyormuş.Çünkü bir şairin şiirlerini anlamak için kesinlikle hayatına bakmanız o şiirin anahtarı oluyor sizin için.Bu yüzden bu kitabı okumam bana çok şey kazandırdı.Zira bir sonraki kitaplarında hayatına ilişkin bir sürü ipuçları bulup şiiri derinlikleriyle yaşayacağım.Şiirini yaşamak şöyle dursun en önemlisi Nazım'ı gün geçtikçe daha çok anlayacağım için de ayrı seviniyorum.

"Altı kadın vardı demir kapının önünde
ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı
efendim
beş yüz erkekten biri bendim ama
altı kadından biri sen değildin."


Kitaba gelirsem.Radi Fiş okuduğuma göre cidden şanslı bir yazar.Çünkü böyle dönemlerde bu kadar büyük bir kişilikle dost olmak ve bunu kaleme alabilecek kadar açık yürekli olabilmek benim açımdan fazlasıyla takdir edilesi.Onu geçtim kaynaklar,diyaloglar,belgeler gerçekçiliğini her şekilde ortaya çıkarıyor.Bir de üslup çok farklı.Öyküleyici bir anlatım var ama bu böyle gitmiyor.Nazım Paşa'nın hayatına,Nazım Hikmet'in çocukluğuna ,Türkiye'nin korkutucu dönemlerine dair fazlasıyla bilgi içeriyor.O kadar doyurucu ki hem bilgi olarak eksiklik hissetmiyorsunuz hem de duyguların en uç noktalarına kadar çıkıyorsunuz.Hatta ben bunları kendi içimde o kadar hissettim ki sonunda çizdiğim bölümleri okurken ayrı bir duygulandım.Devrimci hareket ve kavgası uğruna yaptığı bu hayat yolculuğunda herkesin Nazım Hikmet'in yanında olduğunu,bir saniyeliğine bile uğruna savaştığı, kendi deyimiyle aşık olduğu düşüncelerinden vazgeçmemesini büyük bir hayranlıkla okudum.Birazdan bu konu hakkında fikirlerimi açıklayacağım.


Ne tuhaf şey Taranta-Babu!
Bizi kendi topraklarımızda öldürmek için
kendi toraklarımızın
baharını bekliyorlar.

Ben o dönem Türkiye'sini okurken Abim Deniz'deki gibi kendimden utandım.Hiçbir gerekçe gösterilmeden on küsür yıllarla insanların hapis cezalarına mahkum edilmesi,hayatı kitap okuyarak Nazım'ın şiirleriyle anlamaya çalışan öğrencilerin başının yanması,Nazım'ın diğerlerinin hakları için açlık grevine başlaması ve buna benzer bir sürü şey.Daha da kötüsü ifadesi alındıktan sonra Hopa'da 70 küsür gün hiç açıklama yapılmadan bekletilmesiydi ve bu Hopa'da değil hayatının bazı bölümlerinde yaşadığı zorluklardı.Fakat o,bir kere bile davasına,en önemlisi kendisine ihanet etmedi.Yaşamını bir insan olarak geçirdi ve insanlığın simgesi haline geldi.Sadece Türkiye'de değil Çin'de,Fransa'da,Latin Amerika'da dünyanın bir sürü yerinde destanlarıyla,şiirleriyle,piyesleriyle anıldı.Bazı şairlerin değeri ölümünden sonra anlaşılır malesef.Fakat ben bunun Nazım için geçerli olduğuna inanmıyorum.Çünkü o yaşarken hapishanede bile olsa birçok gencin kendisini keşfetmesini,hayatı öğrenmesini sağladı.Hapishanede yaptığı portrelerle insanların hayatlarını sanatına yansıttı ve bu onun şiirinin amacı oldu.Bizden,mahkumlardan,Anadolu'dan,Rusya'dan,Çin'den,dünyanın her yerinden insanlar onun eserlerinin konusuydu.Aynı zamanda üslubu ve konusunun yanında şiirin bambaşka bir şey olduğunu,sanatın devrimci olduğunu sadece dönemine değil bizlere çok güzel bir şekilde gösterdi.Fakat iktidar değişikliğinden sonra bile kitapları hasretiyle kavrulduğu memleketine çok sonra girdi.


"Zenginleri sevmemek,fakirlere acımak,Nazım'ı okumak ve sevmek komünistlik mi? Eğer komünistlikse bu komünistim ben,işte! Ne yaparsanız yapın!"

Öfkelendiğim şey onun anlaşılmaması değildi,damgalanması ve sindirilmeye çalışılmasıydı.Sanatının göz ardı edilmesi ve değerinin başka ülkelerde bilinmesi.Bu gerçek daha önce de canımı sıkmıştı.Okudukça daha da kötü oldum.Ayrıca bir dönem herkesin Nazım'a karşı yüzünü çevirmesi,parti arkadaşlarının,dava arkadaşlarının Nazım'ı unutması beni çok etkiledi.Celile Hanım'ın "Nazım Hikmet'i unutmayınız! Oğlumu kurtarınız!" diye azimle çalışması,Piraye'nin,Münevver'in ağırbaşlılığı ve bir devrimci,bir mahpus karısı olarak verdikleri mücadeleler en sevdiğim bölümlerdi.En sevdiğim derken gözlerimin dolu dolu olduğu bölümlerden bahsediyorum.Ben Piraye'yi okurken dünyanın en güçlü kadınını gördüm.Nazım'a baktım ve aşkların en büyüğünü gördüm.Sonra Nazım'ın bir kadına değil birçok kadına aşık bir adam olduğunu,düşüncelere aşık olduğunu,tabiata,dünyaya aşık olduğunu gördüm.Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın ama ben bu kadar aşkın barındığı kocaman bir yürek ve akıl görüyorum.Çünkü Nazım'ı Nazım yapan buydu.Belki hayatı bu kadar sevmese,kavgasına bağlı olmasa ve Anadolu'nun sesi olmasa bu kadar büyük bir şair olamayacaktı.En önemlisi bizlere bu kadar şey katamayacaktı.

"Delikanlım! iyi bak yıldızlara.
Onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha yıldızların
ışığında kollarını ufuklar
gibi açıp geremezsin."

Yazımın sonlarına geldim ve kitap bittiği için fazlasıyla üzgünüm.Biyografilerin en kötü yönü sonunu değiştiremeyecek olmanız galiba.Sayfalar ne kadar fazla olursa olsun Nazım Hikmet'i geri getiremiyorsunuz.Tek yapabileceğiniz onun yönünden ilerlemek ve sanatınıza,en azından yazıyorsanız ya da çiziyorsanız bunlara bir anlam,amaç,evrensellik ve yenilik katmak olacaktır.Bu Nazım'ı yaşatacak olan başlıca şeylerden biridir ve ben anladım ki kim olursak olalım kendimize ihanet ettiğimiz sürece,düşüncelerimizi yaktığımız ve makam mevki için kişiliğimizi sattığımız sürece insan olamayacağız.Bunun yerine insanlığı edebiyatla öğrenecek,mantığımızın ve vicdanımızın çığlıklarını yine edebiyatla bastıracağız.İşte bu yüzdendir ki edebiyat her dönemin korkulu rüyası olmuştur.Ve yine bu yüzdendir ki Türk edebiyatı zirvelerini hapishanelerde bulmuştur!

İbrahim meydana döndüğü zaman etrafını mahkumlar sardı.
—Şair Baba beş gündür yemek yemiyor,doğru mu? Hiç böyle oruç olur mu,nerede görülmüş?
—Açlık grevine girdi.
—Ne dedin,ne dedin? Grev mi? Neden peki?
—Hepimizin hakkını savunmak için.
—Açlık grevinin ne faydası var ki? Ben kendimi bileli açım,faydası ne?
—Canım,senin açlığın onunkine benzemez.Açlık grevi... Bu bir savaştır.İstediğini elde ederse hepimiz kurtulacağız.
—Kurtulur muyuz? Yani şu kodesten çıkacak mıyız?
—İstediğini yaptırırsa,elbette.Hepimiz evlerimize döneceğiz.
—Yaşasın Baba! Allah ona uzun ömürler versin.Demek hepimiz kavuşacağız evimize barkımıza.
—Ya dediklerini yapmazlarsa ne olacak? Ölecek mi?
—Evet,yapmazlarsa ölür.
—Boş ver.Ben çıkmaktan vazgeçtim.Allah kahretsin!
—Bıraksın şu orucu,söyle ona.Ölmesin.
—Yaa,senin bir yıl cezan kaldı.Benim gibi on yıl cezan olsa senin...
—Adam öldürmekten on beş yıl ceza yedim.Çıkarken de mi benim yüzümden Baba ölsün? Hayır,sökmez böyle şeyler.Söyle Baba'ya vazgeçsin orucundan.Baba ölmesin!
—Baba ölmesin! Hepimiz gidip yalvaralım! Baba ölmesin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder