8 Temmuz 2016 Cuma

Kitap İncelemesi: Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bir Yüreğin Ölümü

Kitap Hakkında:
Kitap: Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bir Yüreğin Ölümü
Orijinal adı: 24 Stunden aus dem Leben einer Frau/ Untergang eines Herzens
Yazar: Stefan Zweig
Sayfa sayısı: 128
Yayınevi: Can Yayınları
Goodreads puanı: 3,93

Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bir Yüreğin Ölümü.Kitap her ne kadar arada minicik bir "ve" barındırsa da kapağında gördüğümüz haliyle bize sunulmuş.Yani 2 tane hikaye barındırıyor.Bu hikayelerin birbiriyle alakası olmasa da ikisi de karakterlerin kendileriyle olan hesaplaşmasını mükemmel bir şekilde anlatıyor.Bu yüzden iki hikayeyi de ayrı ayrı ele almak daha doğru olacak.

Öncelikle Bir Kadının Yaşamından 24 Saat'ten bahsetmem gerek.Hikaye Henriette adlı bir kadının bir yabancının ardından ailesini terk etmesiyle başlıyor.Fakat bu bahsedilen "bir kadın" Henriette değil.Bu kadının gidişi bir grup insanı hararetli bir tartışmaya itiyor.Bir kadının bir anda her şeyini bırakıp gitmesinin altında yatan nedenler nelerdir ve bu bireylere göre ne ifade ediyor,asıl ortaya konulan olay bu.Bazı insanlar bunun affedilemeyecek,utanç verici bir olay olduğunu hararetli bir şekilde savunurken tam tersini söyleyen bir adam var.Kendisi bir kadının bazı dış etkenler ve baskılar sonucu her şeyini bırakıp gidebileceğini ve bunu ayıplayan insanların kendilerini temiz,namuslu hissederek bu kadını yargılamaktan zevk aldığını dile getirir.Devamında gelen fikirleri grup içerisinde bir çatışmaya yol açar.Ta ki Mrs.C bunu duyup gelene kadar.Mrs.C. grup üzerindeki saygısıyla tartışmanın kavgaya dönüşmesini engeller ama bu adamın düşünceleri onun geçmişine ışık tutmuştur.Böylece hayatının 24 saatini,bu adama açar.Bizler de bu 24 saate,bir kadının iç dünyasına,şuana kadar içinde tuttuğu bu hikayeye,tutkuyu yoğun olarak yaşatan bir karaktere tanık oluruz.


İkinci hikaye Bir Yüreğin Ölümü ise daha farklı.Bu hikayenin ana karakteri yaşlı adam Salomonsohn.Kendisi sağlığı kötü olsa da karısı ve kızı Erna'yı alarak bir tatile çıkar.Bu tatilde bir gece kızının yabancı birinin odasına girdiğini görünce hayatı tüm anlamını yitirir.Üstüne karısı ve kızının tüm hayatı boyunca onu küçümsediğini ve bir türlü onlara yaranamadığını düşünüp kendini ailesinden uzaklaştırır.Bu süre boyunca gerek kızının yüzüne karşı düşüncelerini dökmek ister gerek kendi iç hesaplaşmasıyla yalnızlığını fark eder.Sonuç olarak bu düşünceleri onu yer bitirir.Tabi bizi de.Fakat karakterin güçsüzlüğü ne kadar öfke duymanıza neden olsa da ben Salomonsohn'a acıyacağınızdan eminim.Sonuçta tüm hayatını ailesine adamış bir adam,kızını bu halde düşününce öfkelenmesi,tüm geçmişindeki yalnızlığının,aslında ailesine ne kadar uzak olduğunun farkına varması onu afallatan bir durumdu.Ne düşüneceğini,ne yapması gerektiğini bilmiyordu.Bir de çekingen bir ruha sahip olduğu için kendi içinde mücadele veriyordu.Gayet normal bir durum ve bu durum bizi yaşlı adam gibi düşünmeye de itiyor.Daha doğrusu ben olsam ne yapardım düşüncesi beyninizi ele geçiriyor.


"Fakat içinde bir şeyler yanıyordu,yavaş yavaş çürüyordu,bir şeyler ölmeye başlamıştı.Yaşadığı her şey,sevdiği her şey bu ağır ağır tükenen alevde sönüp gidiyordu,umursamazlığın gevşek çamurunda ezilip kömürleşmeden önce,kapkara oluncaya kadar için için yanacaktı.Bir şeyler oluyordu,bir şeyleri belli belirsiz hissediyordu,orada öylece uzanırken ve heyecanla yaşamını düşünürken bir şeyler oluyordu.Bir şeyler sona ermişti.Neydi o? Kendini dinledi içini dinledi
Böylece yavaş yavaş yüreği ölmeye başladı."

Şimdi iki hikayeye baktığımız zaman birinde bir kadının iç dünyası,diğerinde de yaşlı bir adamın hesaplaşmasını görüyoruz.İkisinin ortak yanı karakterlerin psikolojik analizinin yapılması.Kitaplarında bunu yansıtması Stefan Zweig'in Sigmund Freud'a ilgisinin de kanıtı olabilir.Bunun yanında kendisinin psikolojiye olan ilgisinden de bahsediliyor.Sanırım bu durum benim çok hoşuma gitti.Daha önce Satranç'ta da buna şahit olmuştum ama bu iki hikayede karakter analizi daha ön plandaydı.Bu da düşünmeye uygun bir ortam sağlıyordu.E hal böyle olunca da kitaba hayran kaldım.Bir gecede bitirmeyi başardım ve şimdi sürükleyici,yaz aylarında okunacak bir kitap önerisi yapacağım anlarda aklıma direk bu kitabın geleceğinden eminim.Ayrıca Stefan Zweig'la bu yıl tanışmış olmam benim için çok büyük bir avantaj oldu.Zira kendisinden o kadar fazla şey öğrendim ki.Sadece iki kitabını okuyarak bu kadar şeye ulaştıysam diğer kitaplarını okuyunca neler kazanacağım cidden merak ediyorum.İncelemeyi bitirirken bizlere sunduğu edebi zevkten bahsetmek bile istemiyorum.Çünkü kullanılan dil çok akıcı ve aynı zamanda yoğun.Belki konusu çok farklı değil ama işleniş tarzı kesinlikle farklı ve okunmaya değer.


Yazımın sonuna gelmişken diyorum ki Stefan Zweig'la tanışmadıysanız daha ne duruyorsunuz? Okuyacak o kadar kitap varken ve hayat bu kadar kısayken daha fazla ertelememek lazım.Çünkü üstüne okuyacağımız daha çoook klasik var,bir de olgun hissettiğimizde tanışacağımız kocaman bir felsefe :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder